Bunlardan birinin dünya gözüyle bir kez daha İstanbul'u görmek olduğunu ilgili röportajında Seyfi Alp kardeşimize söylemişti. Öteki de Türkiye'nin tıpkı 2002 Dünya Kupası'ndaki gibi büyük başarılarına tanıklık etme isteğiydi. Bunda ne kadar samimi olduğundan kimsenin kuşku duymayacağı ortada. Çünkü bu başarılarda kendisinin de payı olduğunu bilmenin mutluluğunu yaşıyordu.
Türkiye'nin en ilginç yanlarından biri de bu: Bir yandan artık süreklilik kazanmış gibi görünen bir kargaşa ortamında yaşarken öte yandan da böyle dünya çapındaki değerleri bağrına basma, onlardan yararlanma becerisini gösterebilmiş olmak... Dahası, Derwall'in Türkiye'de yeniden doğduğunu kendi ailesi bile kabul etmişti. 1984 Avrupa Şampiyonası fiyaskosunun ardından bir yığın haksız eleştiriyle karşılaşan Gümüş Saçlı Adam, aslında tatil için geldiği İstanbul'da futbol adına yapılacak ne kadar çok iş olduğunu görerek kolları sıvamak zorunda kalmış, sonuçta Türk futbolundaki büyük dönüşümün başlatıcılarından biri olmuştu. Türkiye'de gördüğü büyük ilgi ve gerçekten olağanüstü sevgi, ona adeta yeniden doğmuşçasına büyük bir güç verdi. 80 yaşına kadar yaşamasında bunun da payının bulunduğunu kendisi söylemişti.
İki toplum arasındaki ilişkilerin olumlu yönde gelişmesinde Derwall'in ve futbolun katkıları yadsınamaz. Bugün Almanya'da kendi takımlarının başarısı kadar Türkiye ile de yakından ilgileniliyor. Sadece yarın akşamki maç nedeniyle değil Türk futboluyla ilgili hemen her türlü gelişme Alman basınında geniş biçimde yankılanıyor.
Tabii işin bir başka yönü de Almanya'da yetişen futbolcuların hangi milli takımı tercih edecekleri yönünde gelişiyor. Başlangıçta bu noktada bir sorunumuz yoktu ama son dönemde işler zorlaşmaya başladı. Serdar Taşçı ve Mesut Özil'i kaçırınca eleştiriler arttı... Şimdi Yıldıray Baştürk ve Halil Altıntop'un yaşadığı dramın ardından bu tercihlerin biraz daha fazla Almanya'ya yöneleceği düşünülebilir. Okurlarım biliyor, bu konuda bir sakınca görenlerden değilim. Tam tersine şu anda Alman Milli Takımı'nda Türk kökenli bir oyuncunun bulunmayışına hayıflanıyorum. Hırvatistan maçı öncesinde ayaküstü de olsa uzunca bir süre sohbet etme olanağını bulduğumuz Futbol Federasyonu Başkanı Hasan Doğan'ın bu konuda benzer değil harfiyen aynı düşünceleri taşıdığını görmek bizi mutlu etti.
Türk Milli Takımı sahaya 20 oyuncuyla çıkamayacağına göre bu konuda uzun boylu gürültü patırtı etmenin bir anlamı yok. Ancak bizim yurtdışındaki potansiyeli değerlendirmek için ne kadar doğru çalışmalar yapabildiğimiz işin asıl önemli boyutunu oluşturuyor. Bu konudaki potansiyeli ve ilerde olabilecekleri en iyi görenlerden biri de Derwall'di. Alman hoca, 1990'ların başındaki bir görüşmemizde "birkaç yıl içinde Almanya genç milli takımlarında çok sayıda Türk oyuncunun yer alacağını" söylemişti. Onun çalışmaları ve ileri görüşlülüğü bize de nice değerler, başarılar kazandırdı. Buradaki Türkiye-Almanya yarı finali de ona güzel bir armağan oldu. Nur içinde yatsın, toprağı bol olsun...
|